...:::HATAY AMİK GÖLÜ:::... |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Doğu Akdeniz’in en doğusu, Anadolu’nun en güneyidir Hatay. Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılan kapısı... Sayısız uygarlıkların harman olduğu, kazdıkça değişik kültürlerin fışkırdığı topraklar!... Geçmişin, dünya çapında ticaret, sanayi ve kültür merkezi... Tarihte, dünyanın dördüncü büyük kenti Antakya.
Değişik inançların, değişik sanat ve yaşayış biçimlerinin içiçe, kucakkucağa yaşadığı örnek kent... Hoşgörü kenti... Cami ile kilise kapı bir komşu... Yan yana... Sinagog, caddenin hemen öbür tarafında. Sabah ezan sesiyle uyanır, arkasından çan sesini dinlersin. Şaşırma! Bir cenazede, üç ayrı semavi dinin insanlarını bir arada görürsün. Birbirinin acılarını paylaşan güzel insanları... Karşılıklı saygının, hoşgörünün somutlaştığına, anıtlaştığına tanık olursun.
Uygarlıklar mozaiği... Uygarlıklar beşiği... Varsıl kültürü, görkemli doğası, bitek toprakları, Akdeniz sıcağıyla Hatay. İklimi kadar sıcak, coşkulu, sevecen insanıyla Hatay.Burada, Ali Yüce’nin şiirini anımsamamak olası mı?
“Bizim sıcağımız/ Akdeniz sıcağı canım/ Yunus Emre sıcağı / Pişirir ekmeğimizi yakmaz/ Toprağımız halk toprağı/ Kimseyi ekmeksiz bırakmaz// Bizim yaylamız/ Karaca Oğlan yaylası canım/ Ördek boyunludur kızları/ On dördüne basmadan/ Ay olur yıldızları// Eğer bana inanmazsan/ Antakya’ya geldiğinde/ Dallarında salkım salkım/ Aylar sarkan ağaca sor/ Unutma canım”
Varsıl bir kültürel birikimi olan Hatay’da, bizlerin de gören gözümüz, iletecek “töz”ümüz vardır dedik. Yöreselden kurtulup, ulusalda buluşmak, sesimizi evrensele katmak için bir dergi çıkamaya karar verdik. Adını “AMİK” koyduk.Sorulacaktır doğal olarak: “Niçin Amik?” Şunun için Amik: Tek başına da olsa Hatay’ı çağrıştırdığı, Hatay’la özdeşleştiği için Amik. Hatay’ın doğal yapısını, geçimini belirlediği için Amik.
Hani, birbirini çağrıştıran, cisimle gölgesi gibi isimler vardır... Biri diğerinden ayrı düşünülemeyen isimler... Aynı yumurta ikizleri gibi, ya da et/tırnak olmuş diyebileceğimiz isimler... Tanıma uyan örnekler sıralamakla bitmez. Uludağ’ı Bursa’dan; Pamukkale’yi Denizli’den; Çukurova’yı Adana’dan ayrı düşünmek nasıl ki olası değilse, Amik’i de Hatay’dan ayrı düşünmek olası değildir
“Derin” anlamına gelen “amik” , Hatay’da hem bir ovanın, hem de bir gölün ortak adıdır: Amik Ovası... Amik Gölü... Fakat, yöre halkının ağzında amik, amık olur. Amık Ovası... Amık Gölü... Dahası, gölün yöredeki yaygın adı “deniz”dir.
Bir çöküntü oluğudur Amik. Çöküntü ta Akabe Körfezi’nden başlar.Kuzeye doğru uzanır. Hatay/ Kahramanmaraş Çöküntü Oluğu’nda sona erer. Dünyanın en uzun çöküntüsüdür.Oluğun Hatay sınırları içinde kalan bölümü Amik Ovası’dır.
Ova, il merkezi Antakya’nın kuzeyine düşer. Hatay/ Kahramanmaraş Çöküntü Oluğu’nun en geniş parçasını oluşturur.Doğuda Suriye, batıda Amanoslar, kuzeyde İslâhiye, güneyde Kuseyir (platosu) Yaylası’yla çevrilidir.
Karasu, Muratpaşa çaylarıyla, Afrin Çayı’nın yüzyıllardır getirip yığdığı alüvyonlarla varsıllaşan Amik Ovası, Hatay’ın başlıca tarım alanı, pamuk /tahıl ambarıdır. Can damarıdır. Lübnan’daki dağlardan kaynaklanan Asi, bir süre Suriye’de aktıktan sonra Hatay topraklarına girer. Antakya’yı ortadan ikiye bölerek Samandağ’da Akdeniz’e dökülür.
Amik Ovası verimlidir. Derler ki: “Kuru değneği soksan yeşerir”, “Kan damlasa can biter.” Ovada bereket fışkırır. Mayalanmış hamur gibidir toprak. Yılda iki/üç kez ürün alınır. Ekini biç, mısır ek; yaz pamuğu, soya, susam ek. Arkasından kış sebzesi...Başta pamuk, tahıl, mısır, çeltik, nohut, susam, kavun/ karpuz, her çeşit sebze yetişir. Bir farkla; pamuk ağır basar. Ovanın yarıdan fazlasına pamuk ekilir. Güz aylarında tarlalar beyaza keser. Ova sütbeyaz, apak olur. “Dilerse buluttan ak/ Köpükten yumuşak verir pamuğu,”*
Yörede yaygın deyimdir: “Yaz yoksulun gömleği, Amik Ovası da sofrasıdır.” Yoksul tarım işçilerinin iş alanı, ekmek kapısıdır
Kuseyir Yaylası’na, Altınözü’ne geç. Biraz daha güneye, Yayladağı’na in.Zeytini gör. Kış kavunundan ye. Ya biberi? Kıpkırmızı, koç boynuzu gibi... Zehirden acı, şekerden tatlı biberi... Yaktıkça tat verir. Tarifsiz bir tat... Ya bıçak kıyması, sarı kız saçı yerli tütünü... Kokusu burcu burcu; perhiz bozdurur!... Tiryakisi olmamak için büyük inat ister. Yoksa? Yoksa, lamı cimi yok tiryakisi oluverirsin. “Hiçbir şey gideremez iç sıkıntımı/ Memleketimin şarkıları ve tütünü gibi” diyen Nazım, Kuseyir Yaylaları’nın tütününden içmiş olmalı. Dört mevsim eksik olmayan sebzeleriyle Samandağ başlıbaşına yazı konusu.
Kuzeye, Hassa’ya uzan.Üzümün hası orada. Kaç çeşit üzüm istersin? Pafı mı? O, biraz geç olgunlaşır. Son güz aylarına kadar kalır. Soğuktan taneleri çatlar. Çatlaklar ayrı bir görünüm, ayrı bir tat verir. Dökülgen mi, hatuparmağı mı? Gevrek olur; şıralı olur. Ağızda kütür kütür eder. Bir salkımını tüketene aşkolsun. Yufkakabarcık, irikara mı? Tatları ayrı ayrı. Yerken duyumsarsın; kokusu burnundan çıkar. Yeşil zeytininin salamurasına doyum olmaz.
Amik Ovası’nı Akdeniz’den ayıran Amanoslar’ı aşarsan, kıyı şeridine, Akdeniz’e varırsın.Göreceğin Arsuz ve Dörtyol Ovaları, Hatay kıyı ovalarının en önemlileridir. Verimli, doğurgan düzlüklerdir. Amik Ovası’nı aratmaz. Turunçgillerin adresi Dörtyol’dur.
Arsuz Ovası, Güney Amanoslar’ın denize bakan yamaçlarından başlar.Batı yönüne doğru uzanarak sahil şeridinde denizle kucaklaşır. İyotlu deniz havası, dağ havasına karışır. Doyasıya çek içine.Kıyıdan uzaklaş. Amanoslar’ın doruklarına doğru çık. Maki topluluğunun içine gir. Yeşilin her tonunu gör. Yeniden Arsuz Ovası’na in.Yazlık sebzelerin kış ortasına kadar nasıl kaldığını gör.
Bulmacalarda hâlâ , “Hatay’da bir göl?” diye soruladursun, Amik Gölü diye bir göl yok artık. Vardı bir zamanlar.Amik Ovası’nın ortasında, çoğu yeri sığlık bir göl.Karasu, Muratpaşa çaylarıyla, Afrin Çayı, Amanoslar’dan kaynaklanan küçük akarsularla beslenen bir göl. Kış aylarında çevre köylere zarar verecek şekilde taşar, yaz aylarında fıkır fıkır kaynayan bir bataklığa dönüşürdü. Su çekildikçe, etrafa çürümüş ot, balçık, kükürtle karışık küf kokusu yayılırdı. Yöre halkının koca beygir (...)ruğuna benzettiği koku.
İçinde yılanbalıklarının, sekiz bıyıklı karabalıkların, sazanların oynaştığı, çevre köylerin protein kaynağı Amik Gölü...
Sazlıkların,kamışın, hasırotunun birbirine girdiği, yabanördeklerinin, sakarcaların, yabankazlarının, karabatakların kaynaştığı, üreyip çoğaldığı Amik Gölü... Yok artık!
Çiftçiyi topraklandırma adına, göl aşama aşama kurutuldu. Kurutulan göl yeri , üç buçuk oy uğruna çiftçilere dağıtıldı. Oysa, “Eti için bülbülü kesmek ne ise” Amik Gölü’nü kurutmak da oydu!... Yetkililer ve politikacılar bunu bir türlü anlamadılar; ya da anlamak istemediler.
Amik Gölü yok artık! Yokluğu, her geçen gün, biraz daha artarak duyumsanıyor. Yağışlar azaldı. Kaynaklar çekildi.Yeraltı suları,yerin derinliklerine indi. Su kuyuları bir bir kurumaya başladı!
Amik Ovası’nı ova yapan Amik Gölü yok artık! Yazık ettiler; yazık! Çok yazık!...
*A. Arif, Hasretinden Prangalar Eskittim.
DURAN YAŞAR
|
|
|
|
|
|
|
|
|